Kuran-ı Azimüşşan Sünneti Nebiyyi Zişan
  • Anasayfa
  • /
  • Kuran-ı Azimüşşan Sünneti Nebiyyi Zişan

      

KİTAP ADI:

KURAN-I AZİMÜŞŞAN SÜNNETİ NEBİYYİ ZİŞAN

YAZAN: ÜSTADI AZAM HALLİ MÜŞKİLAT SEYYİD HİKMET TUZKAYA

 

MUKADDİME

 

Alemlerin Rabbine hamd, Rasulüne ve onun âl ve ashabına ve etbaına salatu selâmdan sonra bilmiş ol ki, bu eser Kur'an-ı Azimüşşan'ın ve Sünnet-i Nebiyyi Zişanın ihya edilmesi; bütün mü'min ve mü'minatın, amme-i kaffenin hidayetlerine vesile olması maksadıyla hazırlanmış bir kitâb-ı natıktır.

      Allah'ın insanlığa gönderdiği ulvi ve kudsi son kitabın ismi olan Kur'an kelimesi karae fiilinin mastarıdır ve okutmak, toplamak, bir araya getirmek anlamlarına gelir. Bu anlamları, kelimenin geçtiği Kur'an ayetlerinde de görmek mümkündür.

      Ayet: Arapçası

"(Resulüm) onu (vahiyi) almak için acele ederek dilini kımıldatma. Şüphesiz onu toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir. O halde, biz onu okuduğumuz zaman sen Onun okunuşunu dinle."  (Kıyamet: 16-18)

        Cenâb-ı hakkın altmış sekiz kadar ayette İslam'ın ilahi kitabının ismi olan Kur'an

kelimesinde yer verdiğini görürüz. Bunlardan birkaçı şöyledir:

         Ayet Arapçası

         "Şüphesiz ki bu Kur'an hidayete erdirir. Salih amel işleyen mü'minlere kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler. Ahirete inanmayanlara gelince, onlar içinde elemli bir azap hazırlamışızdır."  (İsra: 9-10)

 

        Ayet Arapçası

                        “Ku’ran okunduğu zaman onu dinleyin. Ve susun ki merhamet olunasınız.” (A’raf:204)

       Ayet Arapçası

 

        "Kur'ân okunduğu zaman o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın!" (Nahl: 98)

         Bununla birlikte, dünyada en çok okunan ve bundan böyle de okunacak kitap olduğu için Kur'ân kelimesinin ism-i mef'ulü yazılan, okunan ve görülen anlamında kullanılmıştır.

          Kur'ân-ı Kerîm'in ıstılahi tarifi ise şöyledir: Şânı yüce Allah'ın, Hazret-i Muhammed aleyhisselâtu vesselâma Arapça olarak indirdiği, içinde şek ve şüpheye mahâl olmayan müttakileri hidayete erdiren, iman etmeyenlere can yakıcı bir azap olduğunu

vaad eden, bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş, mushaflarda yazılı, Fatiha sûresi ile başlayıp Nas suresi ile sona eren mucizevî bir furkân-ı ilahidir.

       Mushafın tamamına Kur'ân denildiği gibi tek bir ayetine de Kur'ân denir. Kur'ân mu'cizü'l-beyan (beyânı herkesi aciz bırakan) bir hidâyet nuru ve icâz kitabıdır. Veciz ve ilm-i ledünnî beyânları ile insanlığı hidâyet ve saadet yoluna götürmek için gönderilen emsalsiz ve eşsiz ulvî bir mucizedir. Kur'ân-ı Kerîm'in birçok adları vardır. Mushaf, Kitap, Furkan, Burhan, Mübin, Nur, Zikir, Şifa, Tenzil ve Rahmet bu adlardan bazılarıdır Cenâb-ı Hak:

       Ayet Arapça

       "Kur'an'ı muhakkak biz indirdik, elbette yine biz koruyacağız." (Hicr: 9) buyurmaktadır. Başka bir âyette ise:

      Ayet Arapçası

      Ramazan ayı insanlara yol gösterici ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır... Bakara: 185 buyurulmaktadır.

       Kadir Gecesi’nin ulviyet ve kudsiyeti, Kur'an'ı Kerim'in Peygamber Efendimiz’e bu gece nazil olunmaya başlamasındandır. Bu sebeple Kadir Gecesi bütün insanlığın kurtuluşu için bir feyz-i azimdir. Peygamber Efendimiz: “Kadir Gecesi’ni sıdk ve ihlasla hakkını vererek ihya eden mü’minlerin günahları affolunur.” buyurmaktadır. İbni Ömer radıyallahu anh ile daha başka sahabeler, Hazret-i Peygamber aleyhisselatu vesselam'dan Kadir Gecesi’nin Ramazan'ın yirmi yedinci gecesi olduğuna dair rivayetlerde bulunmuşlardır. Mezhep imamlarımızdan İmam-ı Azam ve Ahmet İbn-i Hanbel gibi alelekser müçtehidler de bu görüştedir.

         Kur'an-ı Kerim, Hazreti Muhammed aleyhisselatu vesselam'ın yirmi üç yıllık peygamberliği zamanında, vahiy yoluyla indirilen ve tilaveti ile ibadet edilen mucize kelamdır. Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam, Kur'an'ı vahiy olarak almış, ona kendisinden hiçbir şey ilave etmeden ümmetine tebliğ etmiştir. Cenab-ı Hak bu meyanda:    

        Ayet Arapça

        “Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık. Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız. Doğrusu o (Kur'an), takva sahipleri için bir öğüttür” (Hakka: 44-48) buyurmaktadır.

          Kur'an-ı Kerim'i tilavetyile okuyarak namaz kılmak, huşu ile okumak, okutmak ve dinlemek de ibadettir. Namaz kılmak nasıl farz ise Kur'an'dan namaz kılacak kadar sureler öğrenip ezberlemek de farzdır. Kur'an'ın lafzı da manası da mucizedir. Kur'an üslup bakımından hiçbir esere benzemez. Zira insanların yazmış olduğu eserler ya şiirdir ya da nesirdir. Kur'an ise rabbim katındandır, ne şiirdir ne nesirdir; vahy-i asar-ı ilahidir.

         Kur'an Allah kelamıdır, kelam-ı kadimdir, ezeli ve ebedidir. Kâinatta vücut sahasına doğmazdan evvel, Kur'an'ın kadim olan aslı, levh-i mahfuzda mesturdu. Kur'an, önce levh-i mahfuz'dan Beytü’l-İzze denen makama topluca indirilmiştir; bu hadiseye inzal denir. Beytü’l İzze’den ayet ayet, sure sure, Cebrail Aleyhisselam vasıtası ile ve tedricen yirmi üç senede vahiy olarak Peygamber Efendimize gönderilmiştir; Buna da tenzil denir.

         Kur'an-ı Kerim, din-i mübinin billur deryasından ab-ı hayat gibi fışkıran, beşeriyetin maddi, manevi her tür müşkillerini halleden ulvi bir nur kaynağıdır ve ebediyete kadar Allah'ın hıfz-u emanıyla  nurlarını kainata yaymaya devam edecektir. Kur'an beşeri, irfan-ı kemale, i’tilaya, avalimi vahdete, hayayı tekamüle, ahlakı tesviyeye teşvik eder. Kur’an deha ve zeka eseri, tertip ve fikir mahsulü değildir, Rabbimizin vahy-i asarıdır. Kur'an bir hadika-i ehadiyyettir ki bahçevanı Zat-ı Pak-i Muhammed’dir.

        Mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim, nuzulünden kıyamete dek feyz-i nur ile insanları iman, ahlak, edep, haya ve hidayete vasıl eden; binlerce hakikatı ve istikbale ait pek çok vak’ayı beyan eden Furkan-ı ilahidir. Asırlar önce nazil olduğu halde devam eden hadisat, keşif ve icatlar Kur'an'ın bir ayetini bile nakzetmemiş, sadece teyit edegelmiştir.

         Hülasa Kur’an’ı Mübin, ulvi ve kudsi muhtevası ile itikadata, ibadata, muamelata, cezalara, adap, ahlak ve nesayih, vaad ve vaid gibi birçok ibret alınacak vakalara, tabiat hadiseleriyle binlerce hakikatlere temas eden ferman-ı sübhanidir. Kur'an, vahyi Sübhan nuri Yezdan, surur-i vicdan, lütuf ve ihsandır.

Cenab-ı Hak hazretleri şöyle buyuruyor:

Ayet Arapça

“Eğer biz, bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, muhakkak o dağı haşyet-i ilahiye baş eğerek Allah celle celalühunun korkusundan parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlar düşünüp intibaha gelsinler diye veriyoruz.” (Haşr: 21)

           Kur'an dünyevi, uhrevi, hukuki, içtimai, siyasi bir cümle ahkamı havi bir kanun-i Rabbanidir. Allah ile kulları arasında nispet veya münasebet tesisi için inzal buyurulmuştur. Kullarına hulül ve ittihattan münezzeh olan Allah birer name ve fermanı ilahi olan kitaplarla beşere hitap etmiştir. Kur'an öyle bir furkan-ı ilahidir ki mahbuba name-i Rahmani, mahluk-i müdrike bir fermanı sübhani, asiü’l-usat ümmete irşad-ı ilahidir. Kur’an bir devleti veya devletleri değil yekparebir dünyayı idareye kafi, nafi ve kafil bir kitab-ı Rahmani’dir.

         Peygamber-i zişan aleyhisselatu vesselam Efendimiz hazretleri: “Ey ümmetim, sizden biriniz, Allah celle celaluhu ile konuşmak istediği zaman hemen Kur'an okusun” buyurmuştur. Cenab-ı Hak da:

         Ayet Arapca

         Alemlere uyarıcı olsun diye Kulu (Muhammed'e), Furkan'ı indiren, Allah, yüceler yücesidir. (Furkan: 1) buyurmaktadır. Bu ayet-i celileden anlıyoruz ki hak ile batılı ayırmak iyiyle kötüyü ayırmak Allah’tan başka kimse için mümkün değildir. Allahu Teala, Furkan yani hakla batılı ayıran Kur’an-ı Kerim'i indirerek hakkı batıldan ayırmıştır. O halde istikamet üzere olmak isteyenin Kur'an'dan ayrılması mümkün değildir. Ayrılan da katiyyen hiçbir hayra muvaffak olamaz ve iyi kötüden ayıramaz nokta Öyleyse her derdimizin çaresini Kur'an'da arayalım; zira düşmanlarımızın şerrinden ancak Kur'an'la kurtulabiliriz ve ancak onun emirlerini tutup yasaklarından kaçınmakla düşmanlarımıza galip olabiliriz. Cenabı Hak şöyle buyuruyor:

            Ayet Arapca

“Ey Peygamber! biz seni hakikaten bir şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” (Ahzap 45) Resulullah efendimizin şahitliği peygamber olarak gönderildiği insanların iman ve amellerine şahitliktir. O’nun müjdesi ise kendisini tasdik eden iyilere cennet, rıza ve cemalullahtır. Nezrinde ise tekzip edenlere (yalanlayıcılara) cehennemde elim azap vardır.

 

 

ÜSTADI AZAM