Vefat ve İcazet

VEFAT ve İCAZET

 

Alemlerin Rabbi tarafından ebedi lanete duçar olan baş şeytan iblis, ahiret günü mahşerde ateşten bir taht üzerinde başında ateşten bir taç ayaklarında ateşten köstek olduğu halde etrafında toplanan kendisine tabi olanlara “Ey benim halkım! Artık bu azapta ebedi kalıcılarsınız” dediğinde bu hitaba muhatap olanlar feryat, figan ve lanet ettiklerinde İblis bunlara “ yoo öyle değil, sizi hakka çağıranlar olduğu halde benim sizin üzerinizde hiç bir tasarrufum olmamasına rağmen siz bana uydunuz. Şimdi siz bu azapta ebedi olarak benimle beraber bulunacaksınız” diyerek cevap verecektir.

Kur’an-ı Azimişanda son peygamberin Muhammad A.S olduğu haber verildiği halde peygamberlik iddiasında bulunanların olması, varisi enbiya olan vekili hak ulul-azim velilerin de gerek hayattayken gerekse de ahirete irtihalleri sonrasında bu kamil velilerden kendilerine verilen icazetname olmadığı halde ekseriyetle hak arasında şeyh olarak bilinen mürşidi kamillerden olduklarını iddia ve dava edenlerin olacağı da anlaşılmaktadır. Nitekim islam tarihi boyunca bir çok sahte şeyh ve tebaları peydah olmuş alemi islamda bir çok fitne fesat zarar ve zeval meydana gelmesine bunlar yol açmıştır. Bu tür kimseler şeytanın  kendisine  musallat olduklarındandırlar.

Nakşibendi silsilesinin pirlerinden olan Üstad-ı âzam halli Müşkilat Seyyid Hikmet Tuzkaya Hazretleri her fani gibi Hicri- 21 Rebîulâhir 1442, Rumi- 6 Kanun-u Evvel 1436, miladi-6Aralık 2020 tarihinde ikindi vaktinden sonra akşam vaktine yakın tıpkı Rasulullahın vefat vaktine benzer bir  vakitte doktorların ağır komada ve bilincinin kapalı olduğunu söyledikleri halde iken sesli olarak zikrullah ile rahmeti rahmana kavuşmuştur. Kendileri hayattayken bile bize şeyhlik ver diye huzuruna gelip cebelleşenler, dikte ameli işleyenler olmuştur. Bunların bazıları ölmüş olup bazılarının da artık akli melekeleri sıhhat ölçüsünün altına düşmüştür. Vefatından sonra da bazı fitne ve fesada yol açabilecek söz ve tavırlar içinde bulunan kuru temizleme işi ile meşgul olan bir kişi de ahirete irtihallerinden önce kendisinden şeyhlik isteyenlerden birisi olmuştur. Bu kişi bu talebini müteakip huzurdan kovulmuştur. Şu mutlak hakikattır ki üstadımız istisnasız hiçbir kimseye icazetname vermemiştir. Bunun aksini her kim iddia eder ya da her kime bu sıfat addedilirse bunların sahtekar olduğundan hiçbir şart ve koşulda şüphe edilmemelidir.

Biz acizane 40 yıla yaklaşan bir zaman en yakınında bulunanlardan olma sofrasında çokça bulunma ve bir çok hüsnü hitap ve taltifine de mazhar olma lütfunu temaşa etmişizdir. Öyle ki belki de hiç kimseye söylenmeyen bazı şeyler bize söylenmiştir. Bunlardan birisi de kendisinin zehirlendiğini söylemesidir. Bir irşada memur ve mezun olmayan bizzat bir mürşidi kamil tarafından kendi el yazısı ile icazetname kendisine takdim edilmeyenlerin irşadla meşgul olması insanları tasavvufi olarak  kendisine çağırması haramdan öte cehennem köpeklerinin amelidir. Belki çoğu ilim ehli tarafından bile bilinmemekle birlikte bir mürşidi kamilin herhangi bir kimseye icazet verme zorunluluğu ve yükümlülüğü yoktur. Tarihte kimi zamanlar fetret dönemleri de olmuştur. Tasavvuf dersi, bunların kontrolü veya değiştirilmesi gibi vazifelerin verildiği kimseler için bu telkin ve vazifeler hiçbir şartta icazet mahiyeti hatta iması bile taşımaz. Bu telkin ve tevdi edilen vasat sayılabilecek vazifelerdendir ki bu tür vazifeler aynı dönem içerisinde belki de yüzlerce kişiye  bile verilebilmektedir.

Yalan yere velilik iddiasında bulunanların cennetin kokusunu bile alamayacakları hadisi şerifte zikredilmiştir. Cemaat dağılmasın, cemaat ne olacak gibi felsefi varsayımlar ile ardında icazetname verdiği hiç kimse bulunmayan mürşidi kamillerden sonra bir çok farklı asırlarda insanlar, topluluklar kendi aralarından müşaveret ile bir nevi şeyh seçme, bu seçtiklerine şeyh sıfatı yüklemek gibi sapkın bir işe giriştikleri de vaki olmuştur. Arz edilen ahval üzerine benzer bir eğilime ehli imanın kapılmaması için bu şerh yapılmıştır.

Varisi enbiya olan zatın velayet makamına nail olmasında ilahi irade haricinde mertebesi ne olursa olsun hiçbir müridanın söz görüş ve rey ameli ile böyle bir şeye dahili olamayacağı nas ile sabittir. Mantık ve ahlak dahi bunun böyle olduğunu öğretir. Zira hiçbir hastanın tıp ilmi bilmemesine rağmen tabipler arasından baş tabip seçmesinin delilikten öte bir şey olamayacağı misali bunun anlaşılmasına vasat zeka sahipleri için bile yeterli olacaktır.

Beş vakit namazı aksatmadan kılmak, Kur’an-ı kerimi okumak okutmak öğrenmek öğretmek her halükarda müslümanlar üzerine farzdır. 2018 yılında Türkiye’de kırklardan sadece bir kişi olduğunu, bu kimsenin de Gavsul azam seyyid Hikmet Tuzkaya hazretleri olduğunu belirtmiş ve yazdırmışımdır. Bu durum üzere şu an için Türkiye’de hakiki veliyi kamil gerçek bir mürşidin mevcut olmadığını zorunlu olarak arz ediyorum. Lakin şayet bir varisi enbiya tekraren bu diyarımıza nüzul ederse biz de o vakit hayatta olursak bunu ümmeti muhammedin sahili selamete çıkması için elbette üzerimize bir vazife olacağından duyurmuş olacağız ve bu cümleden tüm bu beyanı ümmeti muhammedin aldatılmaması zevale zarara uğratılmaması ve fitne ve fücurun içine çekilmemesi için takdim etmiş oluyoruz. Hidayet ve Tevfik Cenab-ı Hakktandır vesselam. 27Şubat2021

Medineli Muhammed

Hicri- 21 Rebîulâhir 1442, Rumi- 6 Kanun-u Evvel 1436, miladi-6Aralık 2020