YARATILIŞTA ERKEK VE KADIN
Cenab-ı hak celle ve ala hazretleri buyuruyor ki: "Erkekler, kadınlar üzerine idareci ve hakimdirler. Çünkü Allah birini (cihat, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (kadınlarına) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, (Allah'a) itaatkardırlar ve Allah kendilerini koruduğu cihetle, kocalarının gıyabında ırz ve mallarını muhafaza ederler. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin. Sonra uslanmazlarsa, kendilerini yataklarda yalnız bırakın. Yine dinlemezlerse, (Hafifçe) döğün. Size itaat ettikleri takdirde kendilerini incitmeye bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür. • (Nisa suresi Ayet-i Celile 34)
Ayeti celilede zikredilen müeyyide aile içerisinde karı-koca arasındaki hak, hudut ve hukuku tanzim eden hükümleri ihtiva etmektedir. Kadınların kayda ve şarta bağlı olmak üzere kocalarına itaat yükümlülüğü olan hususlarda bu mesuliyetlerini terk ettiğinde ailenin devam ettirilmesi için kendilerine kocaları tarafından tatbikine müsaade edilmiş 3 ayrı müeyyide yani öğüt verilmesi, netice vermez ise yataklarının ayrılması, bu da netice vermez ise bu husustaki müeyyidenin son hududu olarak baş, yüz gibi azalar olmamak üzere müfessirin beyanı veçhile hafifçe kaba etlerine vurmak şeklinde muamelede bulunulmasıdır ki bu sınır esas itibariyle Yunan medeniyetinde olduğu gibi erkeklerin haklı veya haksız gazaplandıklarında kadınları diri diri yakmalarını, zincire vurmalarını, işkence yapmalarını, halk arasındaki tabirle "eşek sudan gelinceye kadar, kafa göz karışık dövülmelerini" men ederek kadının da bir nevi ilahi himayede olduğunu hatırlatmaktadır ve de kadının etinden, sütünden faydalanılan bir nevi davar gibi ticaret malı, metaı olmadığını erkeklere ilahi hudutlar olarak göstermektedir.
Bilhassa son asrımızda islam'ı tatbik etmekteki zayıflıktan dolayı azımsanmayacak kadar duyulup ve görülür ki kadınların haklı veya haksız akıl-baliğ olmayan çocuklarına karşı gazaplandıklarında nasıl sille tokat bunları dövdükleri alenidir ki ailenin reisi olan erkek bu tür bir durumda hem bu durumu önlemek hem de ailenin birliğini bozmamak için ancak zikredilen ayeti kerimedeki müeyyideleri bir hak olarak elbette kullanmak zorunda kalabilecektir. Akıl baliğ olmamış bir çocuğun annesi tarafından da olsa sille tokat dövülmesini kadınlar bile gördüğünde çocuğu döven annesine mukabelede bulunmamaları pek olasılık içinde olmasa gerek. Dikkat edile ki akıl baliğ olmayan çocuğun hata yaptığında dövülebileceğinin müsaadesine dair Kuranı Kerimde bir hüküm de yoktur.
Bakara suresi 228. Ayeti Celilesinde erkeğin kadından bir derece üstün olduğu beyan edilmektedir. Bu hüküm iman eden kadınların da Hak Teala hazretleri indinde izzet, şeref ve kıymete nail olduklarını müjdelemektedir. İslam medeniyetinde de belirgin olduğu üzere aile içinde erkeğin kadınla müşaverede bulunduğu vakidir. Baskı veya hile ile kadının malı ve parasıyla hayat sürdürücü olan erkekler de pek bedbahtlardan olsa gerek. İman eden bir kadın köle bile olsa iman etmeyen kral olan bir erkekten elbette daha üstün ve daha kıymetlidir. Elbette her türlü dereceyi ancak her şeyi yoktan var eden sayılamayacak kadar rızıklarla onları yaşatan alemlerin Rabbi verir. İstisnasız hiçbir tabib, fizikçi, kimyager erkekle kadının yaratılıştaki yapısının yani bedeninin eşit olduğunu iddia ve ispat edemez.
Kuran'a, sünnete uyan kurtulur ızdıraptan, müşkülattan- Kime sorarsan söyler olmuştur böylesi kul bahtiyardan.
Veda hutbesinde de haber verildiği üzere erkeklerin nikahladığı kadınları kendilerine Allah emaneti olarak aldıkları zikredilmektedir. Kütüb-ü sitte hadislerinde de rivayet edildiği üzere Sultan-ı Enbiya efendimiz "Sizin en hayırlınız kadınlarınıza en güzel davrananlarınızdır'' buyurmaktadır. Kökü Yunan medeniyetinden beslenen emperyalistler Alemi İslam’ın içindeki casuslarıyla birlikte Müslümanları desise, vesvese, şüpheye ve mahcubiyete düşürerek Kuran-ı Kerim'den ve Sünnet-i Seniyye'den uzaklaştırıp bu suretle kendi hayat biçimlerinin Alem-i İslam'da hayat biçimi haline gelmesi için uzunca asırlardır çaba gütmüşlerdir. Bundan sonra da bu fitnelerinden vazgeçicilerden olmaları da beklenmemelidir. Hazreti Ömer efendimiz "İnandığın gibi yaşamazsan yaşadığın gibi inanırsın" sözüyle bu büyük tehlikeye karşı bir nevi panzehir sunmuştur.
Cenab-ı Hakk Teala buyuruyor ki: Peygamber (Hazreti Muhammed Mustafa Ahiret günü şöyle) demekte: "- Ey Rabbim Kavmim bu Kur'an'ı metruk (terk edilmiş) bıraktılar (ondan yüz çevirdiler). (Furkan suresi 30. Ayeti celile)
Makam, unvan ve sıfatı ne olursa olsun her kim Müslümanlardan olduğu, namaz kıldığı ve oruç ta tuttuğu görülüyor veya biliniyor da olsa Kuran-, Azim-ü Şan'ın dünya hayatını tanzim eden hükümlerinin tamamını veya bir kısmını yahut birisini bile beğenmeyip yüzünü buruşturup, dilini büzüp, bu ilahi hükümlerin kendi yaşadığı zamanda yetersizliğini veya geçersizliğini ifade veya ima ederse, yahut böyle yapanlarla birlik olursa, bu tür kişiler bu halleri ile kalplerine nüfuz etmiş en büyük illet olan "küfür"e duçar olduklarını ifşa etmiş olanlardandırlar. İşte Kuranı terk edenler bu hal üzere olan kimselerdir. Ahirette keşke, eyvah diye fayda vermeyen feryadı figanın en acıklısını da bunlar haykıracaktır.
İman! Allah-ı Azimü-ş Şan'a O'nun nebi ve elçisi Muhammed Aleyhisselam'a kayıtsız ve şartsız itaat ahdinde bulunulmasıyla insanın kalbine nüzul eden ilahi bir nurdur. Bunun tezahürü ise Kelime-i şahadeti veya Kelime-i tevhidi söylemekle olur. iman öylesine bir cevherdir ki bunun bir zerresine bile paha biçilemez. İman öylesine bir nurdur ki hakla batılı ayırt eder. Umuma şamil hitapla hususi mahaldeki hitap birbirinden farklıdır. Sıddık-i Ekber Ebu Bekir Radiyalalhu anh. "Konuştuğun zaman kiminle konuşacağına ne konuşacağına ve ne zaman konuşacağına bak." demiştir. İmam-ı Azam Ebu Hanife hazretleri bir gün oğluna: "evladım insanlarla münazara etme" dediğinde evladı "babacığım sen insanlarla münazara etmez misin ki" diye cevap verince imam-ı Azam efendimiz "biz insanların imanını başının üzerindeki kuş gibi görüyoruz. Seninse bazen o kuşu uçurduğunu görüyorum" demiştir.
Hükümlerinde ve işlerinde hiçbir eksiklik bulunmayan hiçbir şeye muhtaç olmayıp her şeyin kendisine muhtaç olduğu ancak Cenab-ı hak Teala hazretleridir.
Sanırsan İslam’ı noksan bil ki terki cennet eylersin- Bak ta ibretle cihana günahtan dilin elin çekesin.
(Allahümme erham Ümmeti Muhammed.)